DOLAR
32,5004
EURO
34,6901
ALTIN
2.496,45
BIST
9.693,46
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Şanlıurfa
Açık
25°C
Şanlıurfa
25°C
Açık
Pazar Açık
26°C
Pazartesi Açık
29°C
Salı Açık
32°C
Çarşamba Az Bulutlu
32°C
RESİM AÇIKLAMASI
RESİM AÇIKLAMASI

Her Şeyin Bir Tadı Vardır -2-

4 Kasım 2021 22:20
0
A+
A-

Konunun daha iyi anlaşılması adına yazımızın başında zikrettiğimiz hadisi bir kez daha dikkatlere sunmak istiyorum: Abbâs bin Abdülmuttalib (r.a.), Efendimiz (s.a.v.)’in şöyle buyurduğunu işitmiştir: “Allah’ı Rab, İslâm’ı din, Muhammed’i (s.a.v) Peygamber olarak benimseyip onlardan râzı olan kişi, imanın tadını almıştır.” (Müslim, İman, 56; Tirmizî, Îmân, 10/2623; Ahmed, I, 208)
İmanımızın bize tat verip vermediğini kontrol etmemiz gerekiyor. Yemek yerken, su ve çay içerken damağımızda hissettiğimiz tadı, imanda bulamıyorsak, hatta inanıp inanmadığımızın farkında bile değilsek kaseti başa sarmamız, yola yeniden revan olmamız gerekir diye düşünüyorum. Bu durumda Kelime-i Şehadeti yeniden dile getirmekte fayda mülahaza ediyorum. Bu vesileyle neyi kabul ettiğimiz ve neye karşı diklendiğimiz önem arz ediyor. İmanı bilmek, imanı tanımak ve imanı sinelerimizde netleştirmek kaçınılmaz bir görevdir.
Eğri otursak bile doğru konuşmamız lazım diye geçmişten gelen bir sözümüz var. Hem de gerçek bir şekilde; “Allah’ı Rab olarak kabul ediyor muyuz? İslam dininin tüm emir ve yasaklarından, hoşumuza gitse de gitmese de ayırıma ve kayırıma gitmeden razı mıyız? Hz. Muhammed (s.a.v.) yaptıklarıyla, getirdikleriyle, söyledikleriyle ve tavsiyeleriyle peygamberimiz mi?” sorularını kendimize sorarak cevaplamamız lazım. Bu sorulara samimiyet içerisinde vereceğimiz her bir cevap iman ve itikat açısından son derece önem arz ediyor.
Müslüman olduğunu dile getiren her insan, sözlü olarak elbette bu sorulara olumlu cevaplar veriyordur. Yani Allah’ı Rab, İslam’ı din, Hz. Muhammed (s.a.v.)’i peygamber olarak kabul ettiğini söylüyordur. Unutulmamalıdır ki söylem ile eylem birbirinden farklıdır. Sergilenen eylemler söylemleri doğrulamıyorsa cilalanmış cafcaflı sözler kadr-u kıymet ifade etmez. Çünkü imanın tezahürü hayatın normal akışı içerisinde zuhur eder. Unutulmamalıdır ki midenin doyması ağza alınan lokmaların yutulmasına bağlıdır.
Her halükarda kendisini ispat edemeyen bir imanın boş tenekenin çıkardığı kuru gürültüden başka bir işe yaramayacağını hepimiz biliriz. Camın arkasına konulan yemeğin süslü püslü görüntüsü karın doyurmadığı gibi ağza konulmayan suyun saflığı, temizliği ve berraklığı susuzluğa çare değildir. Lafla peynir gemisinin yürümeyeceğine herkesin inancı tam iken fiiliyata dönüşmeyen, sadece söz ile Allah’ı rab, İslam’ı din, Muhammed (s.a.v.)’i Peygamber olarak kabul ettiğini söylemek ne kadar inandırıcı olabilir? O halde eyleme dönüşmeyen, amele ve devinime sahip olmayan bir iman sinelerde herhangi bir lezzet meydana getiremeyeceği gibi sosyal hayatta kendisini belli edeceği bir renge de haiz olamaz.
Şu üç sorunun cevabını zihinlerimizde netleştirmeden yani kalben mutmain olmadan imandan tat almak, ibadetlerden haz duymak, dini vecibelerden razı olmak mümkün değildir.
Hayatımızda sergilediğimiz emirler kime aittir? Kendimizi sakındırmaya çalıştığımız yasakları kim serdetti? Razı etmeye çalıştığımız Rabimiz kim? Yaşantımızı düzenleyen, hayatımızı sevk ve idare eden hangi din? Bağlanarak kendisine her yönüyle benzediğimiz veya benzemeye çalıştığımız, tavsiyelerine uyduğumuz Peygamber kim?
Rab kavramı Allah Teâlâ hakkında olmak üzere; “mâlik, seyyid, idare eden, terbiye eden, gözetip koruyan, nimet veren, ıslah edip geliştiren, mâbud” gibi anlamlara gelir. O halde bizim mâlikimiz, bizim seyyidimiz, bizi idare eden, bizi terbiye eden, bizi gözetip koruyan, bize nimet veren, bizi ıslah edip geliştiren ve kendisine ibadet ettiğimiz mâbudumuz kim? Bizim hayatımızda kabul ettiğimiz, emrine ittiba ettiğimiz, emirlerine bağlandığımız, yasaklarından kaçındığımız, üzerimizde söz sahibi olan “Rab”imizi nasıl tanımlıyoruz?
Her konuda olduğu gibi bu konuda da Yüce Kitabımızda serdedilen ayetler birinci kıstastır. Hiçbir söz söylenemez dile getirilen fermanlar üzerine.
Rab kavramını daha iyi anlayabilmek adına Kur’an-ı Kerim’in bu kavramı nasıl kullandığını bir örnekle açıklamak istiyorum. Hani ayeti kerimede; “Firavun, ben sizin en büyük Rabbiniz değil miyim?” (Naziat/24) diye sormuştu yönettiği, emri altındaki insanlara.
Firavun yönetmeye çalıştığı insanlara karşı Rablık iddia ederken sahi; “Ben sizin Rabbinizim, hem de en büyük.” derken neyi kast ediyordu? Haşa bundan böyle Allah’ın yerine geçtiğini tüm kainatı sevk ve idare etmeye başladığını, bundan böyle güneşin, ayın ve yıldızların deveranına müdahalede bulunacağını mı iddia ediyordu? Yaz ile kışın yer değiştirmesi, bahar mevsimlerinin ortadan kaldırılması gerektiğinden mi dem vuruyordu? Belki de bu sözleriyle Rablığını kabule yanaşmayacak insanlara vermekte olduğu havayı geri alacağını, yaşama hakkı tanımayacağını mı iddia ediyordu? Yoksa sosyal hayatın ilerleyişinde iş ve işlemleri arzu ve isteğine göre düzenlenmesi gerektiğini mi ileri sürüyordu? Bundan böyle hesabıma gelmeyen, kitabıma uymayan; arzu ve isteklerimle çelişen, başında bulunduğum devlet sisteminin ilerleyişi açısından doğru bulduklarımı siz de doğru, yanlış bulduklarımı siz de yanlış kabul edin mi demek istiyordu? Ticaretin, siyasetin, hukukun, ahlakın, eğitimin kuralları belirleneceği zaman isteklerimin dışına çıkılmasını istemiyorum mu demek istiyordu?
Yoksa…? Bundan böyle onaylamadığım hiçbir örf ve adet icra edilmeyerek sosyal hayattan tart edilecek mi diyordu?
Kur’an’da geçen Firavun’a ait bu ifadenin güneş, ay, yıldız gibi kainatın deveranında meydana gelen iş ve işlemlere müdahale manasına geleceğini iddia eden bir akıllı çıkmaz aramızdan. O halde Firavun’un bu Rablık ifadesi insanları yönetme konusunda çıkardığı, çıkaracağı kanunları ifade ettiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Aslında Firavun bu iddiasıyla, benim kanunlarımdan, benim nizamımdan, benim intizamımdan, benim hukukumdan başka bir kanun koyucusunu kabul edilemeyeceğini ortaya koymaya çalıştığı sarihtir. Anlaşılması gereken budur.
Şimdi, imanın tadını alıp almadığımızı tespit etmek adına bir kez daha kendimize sormamız gereken soru şu;
“Rabbimiz kim?”

Yazarın Diğer Yazıları
19 Haziran 2021 21:56
9 Haziran 2021 17:16
14 Ekim 2021 20:13
11 Aralık 2021 09:12
16 Ağustos 2021 17:44
REKLAM ALANI
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

İLAN ŞEHRİ-İLAN VER GÖZ PROTEZ