Korkuyor muyum? Korkuyor musun? Korkuyor muyuz? Peki kimlerden ve nelerden korkuyoruz? Çekincelerimiz neler? Sakınmamız gerekenleri kimin belirlemesi lazım? Korkması gereken merciden mi yoksa bizi felakete sürüklemek için dört gözle bekleyen azılı düşmanımıza ittiba etmekten ve benzemekten mi korkuyoruz? Heva ve hevesimizi ilahlaştırarak peşinden sürüklenmekten mi ürküyoruz yoksa Allah’a isyan etmekten, diklenmekten mi çekiniyoruz? Özgürlük nedir bilir misin? Bana göre, sana göre, ona göre dizayn edilmiş bir özgürlükten hiç bahsetmiyorum. Masal dinleme saati çoktan geçti. Güneş doğmak üzere. Hristiyan alemin öne sürdüğü özgürlüğü anlatmayın bana. Karnım tok bu gibi teranelere. Üzerinde tahakküm kurmak için emir ve yasaklarını ardısıra serdeden tanrılara, tanrıçalara karşı çıkarak sadece Allah’ın emrine ittiba etme gibi bir özgürlüğe, bir iradeye, bir hürriyete sahip misin? Var mı böyle bir isteğin, böyle bir arzun? Peki; “Ben Allah’ın kuluyum, O’nun emirlerinden başka bir emir, yasaklarından başka bir yasak, kitabından başka bir kitap tanımıyorum.” diyebiliyor musun? Bunu söyleyebildiğin kadar özgürsün. İşte özgürlük bu. Üzerinde yürümekte olduğun yolun taşlarını kimler tasarladı neye göre bir planlama yaptılar ve kimler niçin ve nasıl dizdiler? Özgürlüğün tarifini ve şeklini unutunca insanoğlu mahkum olduğu tutsaklığı özgürlük sandı. Tutsak oldu gayr-i İslami bütün değerlere, ederlere. Belki de mahpusuz dejenere olmuş tariflere. Özgürleşmek adına “uygun adım marş marş” komutu eşliğinde Allah’a isyan bayrağını tutuşturdular elimize. Belki de isyanı iliklerimize işleyebilmek adına özgürlüğü bir yem olarak serdiler önümüze. Zihinlerimize zerk edilen özgürlük tarifine göre Allah’ın emirlerini yerine getirenler tutsak, Şeytan’ın ve şeytanlaşmış varlıkların emirlerine ittiba edenleri özgür diye pohpohladılar. Sabahtan akşama kadar manşetlerden düşürmediler. Eğer hala gözlerinizde ışık varsa, aklınız dumura uğramamışsa, nefesiniz sekteye uğramamışsa, kulaklarınız ilahi kelama aşinaysa hemen her sahnede oynanan cambazlıkların farkına rahatlıkla varabilirsiniz. Yeter ki sen iste! Reklamlar çok güzel dizayn edilmiş, allanmış pullanmış. Reklamlarla büyülendikçe ayetleri hayattan ve düşünceden diskalifiye etmek kolaylaştı. Ayetlere sırt döndükçe de özgürleşti insanoğlu(!) Ne kadar isyan, o kadar özgürlük. Ne kadar özgürlük o kadar asi olmak ve Allah’ın emirlerine karşı diklenmek. İnsanlarımız; “Bana uymuyor hesabıma gelmiyor, modern zamanın gerçekleriyle çelişiyor.” diyerek diklendi Kitabullah’a. Maalesef diklenmedik inkar edilmedik, yok sayılmadık, bir paçavra gibi kullanılmadık bir emir bırakmadı. “Ne yapalım bir emir işimize gelmiyordu, diğer bir emir de aşımıza uymuyordu.” Hayra alamet değil bu gidişat. Yüce Rabbimiz boşuna mı; “Nereye bu gidiş.” (Tekvir/26) diye uyarıyor. Binmişiz bir alamete gidiyoruz kıyamete. Bu gidişat hayra alamet değil. Her gün yaklaşmakta olan ölümün farkında bile değiliz. İşimiz ve aşımız bitince sahneden tek tek ayrılıyoruz habersiz, vedasız bir şekilde. Karalar bağlasak, gözyaşlarına boğulsak yeridir. Allah’ın emirlerini yerine getirmemekle kalmıyor, ayaklarımızın altına alarak dünya arenasında yükselmek için bir basamak olarak kullanıyoruz. Helak olmuş ümmetlerin hemen hemen tüm fısk-u fücuru, hileleri, desiseleri, günahları ve aldatmaca oyunları bizde. Cem etmişiz hepsini zihnimizde, hayatımızda. “Ey Kavmim! Bana karşı olan düşmanlığınız, Nûh kavminin, veya Hûd kavminin, yahut Salih kavminin başına gelenin benzeri gibi bir felaketi sakın sizin de başınıza getirmesin. (Ve unutmayın ki) Lût kavmi sizden uzak değildir.” (Hud/89) Rabbim bizi muhafaza buyursun! Ya Rabbim! “… Şimdi içimizden birtakım beyinsizlerin işledikleri günah sebebiyle bizi helâk mı edeceksin?…” (A’raf/155) “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten nasıl sakınmak gerekiyorsa, öylece sakının ve siz ancak müslümanlar olarak ölün.” (Al-i İmran/102) Allah’tan korkmak her kese her zaman lazımdır. Başka bir şeye de benzemez bu konu. Sakın özgürlük adı altında Şeytanlaşmış insanlar sizi kandırmasın. Görsellere inanmayın. Reklamları izlemeyin. Allah korkusuyla yüzleşmeli insan. Yüreğinde taşımalı bunu, iliklerine kadar hissetmeli. Gereği gibi yaşamalı, gereği gibi yaşatmalı. Yaşantısını bu minvalde düzenlemeli, şekillendirmeli. Çünkü Allah’tan korkmayan bir insan freni patlamış kamyon misali nereye ve nasıl toslayacağını, kimleri nasıl ezeceğini tahmin edilemez. Allah’tan korkmayan başına buyruk yaşayan insanlar tüm dünya insanlarından çekinmesi, korkması veya köşe bucak saklanması nafile. Korkunun sahibinden çekinmeye sebep olmayan bir korku hiçbir işe yaramaz, dize ve dizgine getirmez azgınlaşmaya hazır insanı. Çünkü azıtmanın ve azgınlaşmanın sınırı yoktur.